Yazılar
MÜSİLAJ MI DENİZİN GÖZYAŞI MI?
23 Aralık 2024
- Aysun Hanım sizin sahildeki eviniz için belirlediğimiz satış fiyatını yeniden ayarlamamız gerekebilir. Yaklaşık bir aydır deniz köpüklerle kaplı, pencereden bakınca köpükten başka bir şey gözükmüyor. Sanırım daha da devam edecek. Böyle giderse satış uzayabilir. İsterseniz fiyatı biraz düşürelim.
Tecrübeli emlak danışmanı Emrah Bey Avusturalya’da yaşayan müşterisine söyledi bunları. Ev nerede mi? Marmara Denizi kıyısında. Kentin neresi olduğunu isterseniz söylemeyelim şimdilik.
Sizce buna benzer kaç konuşma yapılmıştır geçtiğimiz nisan ayından temmuz ayı ortalarına kadar? Sayıyı bilmek zor olsa da çok sayıda emlak danışmanı veya mülk sahibinin bu kaygıyla her gün denize baktıklarından eminiz.
Neden?
Çünkü müsilaj veya deniz salyası denilen bir ekolojik felaketle karşılaştık Marmara Denizi çevresinde yaşayanlar olarak. Her ne kadar müsilaj 2020 yılının kasım ayından beri balıkçıların hayatını kabusa çevirse de denizle haşır neşir olmayan insanlar nisan ayında fark etti müsilajı. Sütlü kahve rengindeki köpükler kapladı denizin yüzeyini. Ne olduğunu anlamak için aklımıza gelen bütün telefonlara ihbarda bulunduk –denize bir şey oldu- diye. Kimseden net cevaplar alamadık. Sonra gözlerimiz ekranlara takıldı acaba yetkililer ne diyecek diye. İlginç bir şekilde hiçbir yetkili açıklama yapmadı uzun süre. Her zaman olduğu gibi yine akademisyenler çıktı ekranlara ve denizde ortaya çıkan durumun müsilaj veya deniz salyası olduğunu onlardan öğrendik. Ardından Serço Ekşiyan ile Ateş Evirgenin –namı diğer müsilaj kardeşler- acı dolu video ve fotoğraflarıyla gördük durumun vahametini.
Her nefes aldığımızda soluduğumuz havanın içindeki oksijenin en az yarısını üreten denizdeki minik bitkicikler olan fitoplankton grupları –sakın fitoplanktonlar demeyin ağzınıza biber sürer bu alanın uzmanları. Zira plankton zaten çoğul. Fitoplankton dediğinizde zaten çoğul olarak denizdeki minik bitkicikleri kastediyorsunuz- yaşam alanları olan deniz çevresindeki bazı şartların bozulmasına tepki olarak aşırı çoğalıyor ve bu esnada ortaya çıkan dengesizlik durumunda da kendini korumak için salgı üretiyordu. Bu salgı bakteri ve virüs gibi mikroorganizmalar için de ideal yaşam ortamı oluşturduğu için onlar da hemen burada toplanarak müsilaj dediğimiz olayın tamamlanmasını sağlıyorlardı. Müsilaj veya deniz salyası denilmesinin nedeni de bu salgının jelimsi, kıvamlı, şeffaf bir yapıda olması ve sümük gibi denizin içinde uzayıp gitmesiydi. Üstelik bu bizim yüzeyde gördüklerimiz müsilajın son aşamasıydı. Esas müsilaj yüzeyden itibaren denizin 30 m derinliklerinde suda serbest yüzenlerdi.
Neden ortaya çıktı müsilaj ve niye 2021 yılı?-diye sormaya başladık yakaladığımız uzmanlara. Bazen de uzman ararken denizle ilgili kimi bulduysak ona yönelttik sorularımızı. En çok balıkçılar cevap verdi sorulara büyük bir ciddiyet ve kesinlikle –Deniz salyası dediğimiz şey, deniz analarının erimesidir. Her sene biraz olur. Bu sene çok oldu. Çünkü Kurbağalı Dere temizlenirken buradan çıkan atıklar Marmara Denizine döküldü. Bu da deniz analarını öldürdü. Sonra ölen deniz anaları eridi ve böyle oldu- dediler. Başka hiçbir açıklamayı da kabul etmediler zaten. Çünkü onlara göre hocalar filan denizi bilmez, denizi sadece balıkçılar bilirdi.
Fakat zaman içinde yine olayın çok boyutlu olduğu çıktı ortaya. Müsilaj veya deniz salyası aslında bir sonuçtu. Küresel iklim değişimi sonucu Marmara Denizi yaklaşık 2,5 °C daha sıcaktı 40 yıllık ortalama sıcaklık verilerine göre. Kirlettiğimizi fark ettik bir anda Marmara Denizini. Elimiz sifona gitmeye korkar oldu. Çünkü öğrendik ki atıklarımız 40 yıldan fazla bir zamandır doğru düzgün arıtılmadan, sadece basit bir ızgaradan geçtikten sonra sıvılaştırılarak derin deşarjla denizin dibine pompalanıyordu. Marmara Denizi çevresinde yaşayan 25 milyon insanın evsel atığı, Türkiyenin yarısına hizmet eden sanayi atıkları hep denize veriliyormuş meğer bunca yıldır. Kimsenin aklına evinin kanalizasyon giderini, sitenin havuzuna bağlamak gelmediği halde, nasıl olduysa Marmara çevresindeki 7 ilin evsel atıkları, sanayi atıkları, tarımsal atıklar, denizcilik atıkları ve diğerlerini hiç arıtmadan denize deşarj etmeyi akıl etmişiz. Bunu yaparken –derin deşarj- diye havalı bir kelimede bulmuşuz. Yıllardır atıkları toplayıp, basit bir ızgaradan geçirdikten sonra sıvılaştırıp denize basmışız. Çünkü altta Akdeniz akıntısı var, bu akıntı alıp atıkları uzaklaştıracak. Bu esnada atıklar seyrelecek ve denizin içinde yok olup gidecek diye düşünmüşüz. Yani müsilaj oluşumunun en önemli nedenlerinin başında arıtmadan denize boşalttığımız atıklar geliyormuş. Bu atıkların içerdiği yüksek miktardaki azot ve fosfor, fitoplankton gruplarının aşırı çoğalmasına neden olarak aslında soluduğumuz oksijeni üreten organizmaların denize zarar veren bir ekolojik felakete dönüşmesine neden oluyormuş.
Diğer taraftan az tuzlu Karadeniz ile çok tuzlu Ege Denizi arasında bir geçiş denizi olan Marmara Denizi, ikili bir su yapısına sahipti. Yüzeyde kuzeyden güneye doğru akan ilk 25 m derinliğe kadar olan su Karadeniz kökenliyken, altta tam ters yönde güneyden kuzeye doğru akan Akdeniz suyu bulunuyordu. Yoğunlukları, sıcaklıkları farklı bu iki su kütlesi arasında bulunan geçiş tabakası diple yüzey arasındaki karışımları sınırlandırıyordu. Yüzeydeki karışım ise sadece Karadenizden gelen suya bağlıydı. Marmara Denizinin durağan, az karışan bir deniz olduğunu öğrendik hep birlikte. Bilim dünyası için malum olan bir konu, şimdi halkın gündemine de girmişti.
Marmara Denizi durağan olduğu için zaten müsilaj oluşumu için uygun bir deniz. Diğer taraftan 40 yıldır yanlış bir atık yönetim politikası uygulamışız. Bir taraftan da küresel iklim değişimine bağlı deniz yüzeyi sıcaklıkları ortalamanın çok üstüne çıkınca işte pencereden bakınca gördüğümüz ve müsilaj diye adlandırdığımız ekolojik felaket çıkmış ortaya.
İyi de deniz anaları nerede? Balıkçıların söylediği yanlış mı? Kimin yanlış, kimin doğru söylediğinden ziyade olayların ilişki ağına bakmamız lazım aslında. Yine akademisyenlerin açıklamalarıyla öğrendik ki, fitoplanktonik organizmaların salgısı, deniz analarını öldürdüğü için müsilaj şartlarında deniz analarını göremiyoruz. Mutlaka onların topluca ölümü ve denizel ortamda parçalanmalarının da müsilaj oluşumuna katkısı vardır ancak müsilaj oluşumundan sadece onları sorumlu tutmanın mantıklı olmadığını kavradık bu süreçte.
Akademisyenler ısrarla bunun yeni olmadığını, benzer bir olayın 2007-2008 kışında da yaşandığını, uyarılar dikkate alınmadığı için artarak bu yıl da ortaya çıktığını anlattılar. Hayretler içinde dinledik, seyrettik. Ama yine bekledik acaba önlem alması gerekenler ne diyecek diye. Nafile bekleyiş uzun sürdü. Sonunda akademisyenlerden birisi yetkililere hitaben –Ölü taklidi yapmayın. Müsilaj kendiliğinden geçmeyecek, önlem alın. Lütfen acil eylem planı için harekete geçin- diye gazetelere, televizyonlara konuştu.
Yeterince bekledikleri ve müsilajın kendiliğinden geçmeyeceğine ikna olduktan sonra yetkililer üst üste açıklamalar yaptı sonunda. Sanki sabah olup, güneş doğmuş gibi hepsi birden konuşmaya başladılar. Sanırım uzunca süredir çırpınan akademisyenler, aktivistler, doğaseverler ve Marmara Denizi için kaygı duyan herkes derin bir nefes aldı. Geç kalındı ama hızlı çalışılarak yaklaşık 2 hafta içinde tüm tarafların katıldığı çalıştaylar yapıldı. Herkese açık çalıştaya aynı anda beş binden fazla kişi katıldı. Düşünün kaygının yüksekliğini.
6 Haziran 2021 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanı İstanbul, Kocaeli, Bursa, Tekirdağ, Balıkesir, Yalova ve Çanakkale Belediye Başkanları ve Valileriyle birlikte altına imza attıkları 22 eylemden oluşan Marmara Denizi Koruma Eylem Planını açıkladı. Uzun süredir farklı siyasi görüşteki yöneticiler belki de ilk kez bir konuda uzlaşmış oldular: Marmara Denizini kurtarmak.
Çok kapsamlı ve tüm tarafların katılımıyla hazırlana bir üst politika belgesi niteliğindeki bu planın uygulanması Marmara Denizi çevresinde 8 Haziranda büyük bir yüzey temizliği kampanyasıyla başladı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ülkenin her tarafından denetçileri bu 7 ile yığdı. Gece gündüz demeden sanayi kuruluşları denetlenmeye başladı. Kesilen cezalar, kapatılan işletmeler haftalık basın toplantıları ile duyuruldu. Kurullar oluşturuldu. Hatta Türkiye Büyük Millet Meclisinde Müsilaj Araştırma Komisyonu kuruldu. Çok iyi başlandı anlayacağınız. Büyük umutlar bağladık hep birlikte denizin temizlenmesine yönelik.
Ancak temmuzun ilk haftası Çevre ve Şehircilik Bakanı yüzeydeki müsilajın temizlendiğini, böylece temizlik kampanyasının sona erdiğini açıkladı. İşte o günden sonra yavaş yavaş gevşemeye başladık. Denizle ilgili kaygımız önce –denize girebilir miyim- sonra da –Marmaradan avlanan balıkları yiyebilir miyim- e dönüştü. Konuşan akademisyenler ya azaldı, ya da yayın kuruluşları artık görüşlerine yer vermemeye başladı. Ağustos sonuna geldiğimizde Türkiye gündeminden neredeyse çıktı müsilaj konusu.
Oysa yüzeyden 30 m derinliğe kadar olan bölgede bitse de müsilaj diplerdeki etkisi devam ediyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi 1 Eylülde balık avcılığı sezonunu da açtık davulla, zurnayla. Yani son bir yıldır gündemimize giren yeni kavramla –normalleştik- tamamen. Şimdi olduğu halde görmediğimiz, görmeyince de varlığını ihmal ettiğimiz yene bir durum yaşıyoruz. Önümüzdeki kasım ayında yeni bir müsilaj oluşum sürecinin başlama ihtimali çok yüksek olsa da sanırım ev fiyatlarını düşürecek kadar yüzeye çıkmazsa ne varlığını kabul edeceğiz, ne de 8 Haziranda ortaya koyduğumuz ciddiyetle müsilaja dair önlem alacağız.